Düşünün ki, herkes temiz hava soluyabiliyor, güvenli su kaynaklarına erişebiliyor ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş sağlıklı gıdalarla beslenebiliyor. Çevrenin kirlilikten ve toksik maddelerden arındığı, güvenli bir iklimin ve zengin bir biyoçeşitliliğin var olduğu bir dünya hayal edin. Doğal ekosistemlerin güçlenerek varlığını sürdürdüğü bir gelecek mümkün mü? Kesinlikle evet! Bu bir hayal değil, aksine ulaşılması gereken bir vizyon. Devletlerin ve iş dünyasının, her bireyin temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkına saygı duyduğu bir dünya artık kaçınılmaz bir gereklilik.
2022 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, bu hakkı resmen tanıdı. Aynı yıl, Stockholm+50 konferansında dünya liderleri, bu hakkın uygulanması için harekete geçme çağrısında bulundu. Artık bu hakkın hayata geçirilmesi bir seçenek değil, bir zorunluluk. Çevre krizleriyle mücadelede insan hakları temelli bir yaklaşım benimsemek, iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin kaybı ve kirlilik gibi iç içe geçmiş tehditleri ortadan kaldırmak için kritik bir adım.
Bu hakların tanınması, hükümetlere, şirketlere ve bireylere de sorumluluk yüklüyor. Hükümetlerin öncelikli görevi, tüm bireylerin bu haklardan eşit şekilde yararlanmasını sağlayacak yasal ve politik düzenlemeleri hayata geçirmek. Bu, fosil yakıt kullanımını sınırlayan düzenlemeler getirmeyi, nesli tükenmekte olan türleri koruma altına almayı, ekosistemlerin restorasyonu için finansman sağlamayı ve sürdürülebilir üretim ile tüketim modellerine geçişi desteklemeyi gerektiriyor. Ayrıca, doğaya zarar veren ekonomik teşviklerin kaldırılması ve iş dünyasında çevresel denetimlerin zorunlu hale getirilmesi gibi önlemler de bu sürecin bir parçası olmalı.
İnsan hakları temelli yaklaşım, karar alma süreçlerinde herkesin sesinin duyulmasını sağlar. Özellikle dezavantajlı grupların haklarını koruyarak, çevresel adaletin sağlanmasına katkıda bulunur. Tarih boyunca, köleliğin kaldırılması, kadın haklarının kazanılması ve medeni hak hareketleri gibi mücadeleler, insan haklarının toplumsal dönüşümde ne kadar etkili olduğunu kanıtlamıştır. Benzer şekilde, sağlıklı çevre hakkı da küresel ölçekte sistematik değişimlerin önünü açabilir.
Bugün 80’den fazla ülkede bu hak, daha güçlü çevre yasalarının, etkili politikaların ve vatandaşların çevresel süreçlere daha fazla katılımının önünü açıyor. Kosta Rika, 1994 yılında sağlıklı çevre hakkını anayasasına ekleyerek dünya çapında çevre konusunda öncü ülkelerden biri haline geldi. Ülkenin topraklarının %30’u milli park statüsünde ve elektriğinin %99’u yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Karbon vergileri sayesinde, yerel halk ve çiftçiler ormanları koruma çalışmaları için destekleniyor. Benzer şekilde, Fransa da 2004’te bu hakkı kabul ederek, çevreyi koruma amaçlı bir dizi yasa çıkardı. Hidrolik çatlatma yöntemini yasaklamaktan temiz hava hakkını uygulamaya koymaya kadar pek çok adım atan Fransa, çevreyi koruma konusunda önemli bir aktör haline geldi.
Son yıllarda, bu hak birçok ülkede büyük çevresel kazanımlara yol açtı. Örneğin, Arjantin ve Güney Afrika’da deniz memelilerini korumak için açık deniz petrol projeleri durduruldu. Endonezya ve Güney Afrika hükümetleri, vatandaşların baskısıyla hava kirliliğini azaltmaya yönelik adımlar atmak zorunda kaldı. Kenya’da planlanan bir kömür santrali, sağlıklı çevre hakkına dayalı hukuki mücadele sonucunda iptal edildi. Ekvador’da madenciliğin ormanlara zarar vermemesi için yasal önlemler alındı ve Kosta Rika’da arılara zarar veren bir pestisitin kullanımı yasaklandı. Çevre hakkı temelinde açılan davalar dünya çapında artıyor ve yapılan araştırmalar, bu davaların başarılı olma olasılığının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.
2010 yılında BM tarafından tanınan su hakkı kararlarının, dünya genelinde milyonlarca insanın güvenli suya erişimini hızlandırdığı gibi, sağlıklı çevre hakkının da küresel çevre krizine karşı mücadeleyi güçlendirmesi bekleniyor. Artık, sürdürülebilir bir gelecek için bu hakkı sadece savunmak değil, aktif olarak hayata geçirmek gerekiyor. Sağlıklı çevre hakkını bir katalizör olarak kullanarak, toplumsal dönüşümün ve sistematik değişimin önünü açma zamanı geldi.
0 Yorumlar
Yorumunuz İçin Teşekkürler..