Türkiye Ormancılığında Korunan Alanlar

 Türkiye Ormancılar Derneği (TOD), 1924 yılından bu yana Türkiye ormancılığının gelişmesi, ormanların korunması ve doğa sevgisinin yaygınlaşması için aralıksız çalışıyor. Bir asırlık geçmişiyle ülkemizin en köklü sivil toplum kuruluşlarından biri olan TOD, orman alanlarının daraltılmasına ve bilimsel ilkelere aykırı uygulamalara karşı duruşunu bugün de kararlılıkla sürdürüyor.

Ormancılıkta koruma-kullanma dengesini savunan TOD, kamu yararını gözeterek ormanların ekosistem hizmetlerinden toplumun faydalanmasını sağlarken, aynı zamanda ormanlarımızın geleceği için de mücadele ediyor.

TOD’un yayın organı olan Orman ve Av Dergisi, 1928’den bu yana ormancılığın gelişimine ışık tutan pek çok yazıya ev sahipliği yaptı. Özellikle 1950’li yıllarda muhafaza ormanları ve korunan alanlarla ilgili tartışmaların yoğunlaştığı bu dönemde, hem bilim insanları hem de TOD üyeleri önemli değerlendirmelerde bulundu. Örneğin; 1950’de Şeref Nuri İlkmen, “Yeni Bir Orman Rejiminde Muhafaza Ormanı” başlıklı yazısında Türkiye’de muhafaza ormanlarının yeterince anlaşılamadığını vurgulayarak, ormanların yalnızca ekonomik değil sosyal, estetik ve kültürel faydalarıyla da değerli olduğunu belirtmişti.

Yine aynı yıl İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Profesörler Kurulu tarafından hazırlanan raporda, tüm ormanların milli ekonomi ve kamu yararı açısından muhafaza ve üretim ormanları olarak ayrılması gerektiği ifade edilmişti. Bu görüşler, Türkiye ormancılığının bugün bile üzerine konuştuğu koruma politikalarının temel taşlarını oluşturdu.

Dün Olduğu Gibi Bugün de Aynı Duruş

Kurulduğu günden bu yana ormancılık bilimini ve kamu yararını esas alan TOD, korunan alanlar konusunda da öncü bir yaklaşım sergiliyor. Bugün dünyada IUCN (Uluslararası Doğa Koruma Birliği) tarafından iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı, gezegenimizin en büyük krizleri olarak tanımlanıyor. Bu krizlerin çözümünde ise korunan alanların önemi her geçen gün daha fazla ortaya çıkıyor.

Ne yazık ki son yıllarda Türkiye’de korunan alanlar; madencilik faaliyetlerine açılma, odun üretimi yapılması ya da mevzuat karmaşaları gibi tehditlerle karşı karşıya. İşte tam da bu yüzden TOD, bu kritik süreçte toplumu bilgilendirmek, doğa sevgisini artırmak ve korunan alanların önemine dikkat çekmek için çalışmalarını sürdürüyor.

863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda, tabiat varlıkları; jeolojik devirlerden günümüze ulaşan, tarih öncesi ve tarihi dönemlere ait, nadir bulunan veya sahip oldukları özellikler ve estetik değerleri nedeniyle korunması gereken yer üstü, yer altı ve su altındaki varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Buna karşın, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve ilgili yönetmelikte “tabiat varlıkları” yerine “kaynak değerleri” ifadesi öne çıkmaktadır. Ancak burada sorgulanması gereken, neden “kaynak” ve neden “değer” kavramlarının tercih edildiğidir. Bu terimler, doğal alanları yalnızca korunması gereken varlıklar olarak değil, aynı zamanda insan kullanımına yönelik birer kaynak olarak mı ele almaktadır? Bu yaklaşım, doğanın korunmasına dair bakış açımızı nasıl şekillendirmektedir?

“Doğayla iç içe vakit geçirmek isteyen vatandaşlar, DKMP-GM Genel Müdürlüğünün yetki ve sorumluluğundaki korunan alanlara ilgi gösteriyor. Havası, suyu, tarihi-doğal kaynak değerleri, tabii görünümleri ve sakin ortamları ile ziyaretçilerine eğlenme, dinlenme ve boş zamanlarını değerlendirme imkânı sunan korunan alanlar, 2024 yılında da vatandaşların gözdesi oldu. 49 milli park, 269 tabiat parkı, 111 tabiat anıtı, 32 tabiatı koruma alanı, 85 yaban hayatı geliştirme sahası, 14 RAMSAR, 59 ulusal öneme haiz sulak alan ve 58 mahalli öneme haiz sulak alan olmak üzere toplam 677 korunan alan, 2024 yılında toplam 67 milyon 849 bin 852 ziyaretçi ağırladı. Bunlardan 61 milyon 803 bin 255'i günübirlik ziyaret gerçekleştirirken 6 milyon 46 bin 597'si de konaklamalı ziyarette bulundu.”

100. Yılda Özel Bir Yayın

TOD, kuruluşunun 100. yılına özel olarak hazırladığı Türkiye Ormancılığında Korunan Alanlar adlı yayınıyla, bu konuda bir farkındalık oluşturmayı amaçlıyor. Geçmişten bugüne uzanan bilgi ve deneyimlerin paylaşıldığı bu değerli eserin, hem meslek camiası hem de toplum için yol gösterici olması hedefleniyor. Bu anlamlı çalışmaya katkı sunan editör Doç. Dr. Murat Alan’a ve emeği geçen 16 kıymetli yazara teşekkür ediyoruz.

Çünkü biliyoruz ki:
Korunan alanlar geleceğimizdir. Ormanlarımızı korumak, doğayı korumaktır.



Yorum Gönder

0 Yorumlar